İçeriğe geç

265 – 0001

Eğirdir


Okulu bitirdikten sonra iş sınavı cenderesinde epeyce beynim buruşmuştu ve girdiğim hiçbir sınavı kazanamadım bu süreçte. Kimisinin yazılısında elendik, kimisinin sözlüsünde derken, o yılın nisan ayı erken askere gitmek için başvurdum ama geç kalmışım beni kasımda asker görmek istediklerini ifade eden bir yazı ile dilekçeme cevap verdiler. O sıralar borsa ile ilgileniyorum ve ben hayatımın vurgununu vurdum 98 yılının mayıs ayında. Cavit Çağlar’a ait Alternatifbank hisse senedini o zamanın parası 1200 liradan satın almışım, üç hafta geçti geçmedi fiyat oldu 6700. Benim için deli para, şuanın ne kadarına denk gelir bilmiyorum, sanırım 6000 dolar civarında. Neden aldığımın bir açıklaması yok, tamamiyle tesadüf, o sıralar Alanya’da geçirecek üç ayımız varmış demekki. Elbette haydan gelen huya gider, hazır askere daha dört ay var iken almanların çok sevdiği şu mekanı bir de ben göreyim dedim. Ama parayı bitiremedim Allah’ı var, askerde de epeyce kullandığım oldu. O sıra bir arkadaşım Kombassan’ın Ar-Ge servisinde çalışıyor Sivas’tan gitmiş ve henüz evlenmemiş. Kombassan’da henüz batmamış, hatta bu Ar-Ge servisini Tansu Çiller açmış. Amerika’da denenen ve tutmayan bir güneş enerji sistemini getirmişler, Alanya’da bu sistem ile elektrik üretecekler. Ah Haşim ah, ABD’nin neyi sana yaramış ki kendi başaramadığı sistemi yarasın ama amcam tesisi kurmuş, bizim arkadaş da motor teknisyeni olarak oradan ekmek yiyor. Telefon açtım atla gel dedi. Neyse uzatmayalım bu süreçte saç telimin bitim noktasından ayak tırnağıma kadar kömür gibi yandım ve yemek yemek, güneşlenmek ve uyumak haricinde neredeyse hiçbir şey yapmadım. Arkadaş evlenince oturacağı evi taşıdığımız günün akşamı da Sivas’a geri döndüm. Sonra Ankara’ya sınava gittik. Şimdilerde asteğmenlere komando kapısı kapatılıyormuş, ben gözüm kapalı oldum, gönüllü. Sebebi yok, cebimde Cavit’in hisse senedi parası ( Ben paramı çektikten sonra senet 9200 lirayı gördü, ama ardından bir düştü ki tutabilene aşk olsun…), yazdım forma öylesine. O sıra da Ankara’dan bizi seven bir dost Asal’dan bir tanıdığını devreye sokmuş meğer benim haberim olmadan, telefonda aynen şöyle bir cevap almış; “Bu salak gönüllü komando olmuş, yapabileceğimiz hiçbir şey yok…” Ben söylememiştim, hava atmak gibi olmasın, aynı zamanda bir takım uyuz nasihatlare maruz kalmayayım diye. Hatta sevgili ailem hala kurada ya da sınavda öyle denk geldiğini zannederler, burayı okumayacaklarına göre ömür boyu da öyle düşüneceklerdir. Herneyse, Ankara daha dış kapının mangalı, aradan bir hafta geçti geçmedi, beni Eğirdir’e 20 Kasım’da beklediklerini yazan bir kağıt çıkageldi eve. Yaş yirmi yedi, toy olsak davul zurna çaldıracaklar, aldım bavulu elime düştüm yola, cebimde hala Cavit’in parası var, hatta banka da bile bir miktar mevcut… 

Sabah saatin beşinde indim dağ komando okulunun önünde. Alışık olduğum üzere bir iki gün takarak geç başladım askerliğime ve sabahın o saatinde hiç bilmediğim bir ilçede oyalanmak yerine doğrudan teslim olmayı tercih ettim birliğime. Yalnız değilmişim, bir kaç kişi daha vardı bekleme salonunda ve bir saat sonra on on beş kişiyi bulduk biz yeni asteğmen adayları. Elimizde sadece bir numara mevcut, bir tane asker masanın başında oturuyor ve geleni numarasına göre kaydediyor kayıtsızca. Derken aradan bir on on beş dakika geçti geçmedi bu kayıt yapan asker zıpkın gibi fırladı oturduğu yerden ve üstüne başına çeki düzen vererek hazırola geçti. Zaten bir saat beklemekten imanımız gevremiş ve soğuktan formika sandalyede büzüşüp durmuşken bir kaçımız da ayağa kalktı ne derken, A… T… adlı ilerde benim bölük komutanım olan suratsız kıdemli üsteğmen bir el işaretiyle ayağa kalkanları yerine oturttu. Askerde oturdu onun emriyle. Asteğmen adayları ile normal askerlik yapan arkadaşlarımız arasında astlık üstlük ilişkisi bulunmuyor, birkaç tanesi hariç yan yana da gelmiyorlar zaten. Onlarda depocu, çaycı, çamaşırcı, cephaneci gibi görevleri olanlar. Herneyse üsteğmen bizimkilerle sohbete başladı. Hoşgeldiniz, beşgettiniz derken, tam sohbetini sonlandırıp gidecekken “Bir isteğiniz arzunuz var mı arkadaşlar?” diye bir soru sordu. Hay sormaz olaydı, hay dili tutulaydı yanımdakinin de “üşüyoruz komutanım…” demeyeydi. Üsteğmen gitme pozlarındayken geri dönüp oturduğumuz sandalyelerin önünde tüm heybetiyle dikildi ve ağzından sadece şu döküldü, sert ve kesin. “Kalk!” Afalladık, bir ikisi kıpırdanır gibi oldu ama ikinci emir daha yüksek perdeden ve sert gelince şaşırma ne kalmadı dikeldik ayağa. “Çekin sandalyeleri kenara…” diye ikinci emir geldiğinde artık otomatiğe bağlayıp sandalyeleri gösterdiği yere dizdik ve önünde sıralandık. Ya hu bu işin bir oryantosyonu olur, dakka bir gol bir ne demeden piyangodan çıkacak olanı bekliyorduk ki “Yat!” emri geldi. Daha siviller üzerimiz de, duruşumuz dahil herşeyimiz ofsayt ama bu seferki tereddüt ilkine nazaran daha çabuk kırıldı ve yüzükoyun yatıverdik yere. “Şnav pozisyonu al!” dediği anda emir komuta zincirinde aksama başlıyor, kimi başını kaldırıyor, kimi kıçını derken. Komutan, askeri çağırıyor bu sefer. Aynı komutları tekrarlıyor ve az önce kalem tutan eller bu sefer çakı gibi nizami hareketlerle istenileni yapıyor. Son emri algılayamayan ve uygulayamayan biz maymunlara da seyretmek düşüyor sadece. Sonra aynı hareketleri aynı emirlerle biz tekrarlamaya başlıyoruz. Arada aksayanlar oluyor ama herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda kimse kimseyle ilgilenmiyor. Sonra o muhteşem emir geliyor, “Kalk!” Afedersiniz ama …ı …tuk diye söylene söylene kalkıyorum ayağa. “Hala üşüyen var mı?” diye soruyor bu sefer sesini normalleştirerek. Herkes, hayır komutanım, yok, kem küm gibi birşeyler mırıldanıyor ve o elini kıçının üstünde birleştirerek çıkıp gidiyor kapıdan… 

Eğirdir, sabahın köründe bana sivil kıyafetlerimle şnav çektiren güzel yer, meğer ben daha hiçbir şey görmemişim daha…




Kategori:"265"

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir