Ama nasıl alkollüyüm biliyor musun? Bilemezsin elbette ancak, “musun” soru ekini bir önceki kelimeden ayıracak kadar da ayığım onu fark ettiysen devam et, edemediysen de ebenin örekesine kadar yolun var…
Ben sarhoş oluğumda, hadi yumuşatayım, olmak üzereyken, Ali Asker dinlerim. “Metris’in önü” çok önemlidir ben de, “Aman alim uyan” dinlerim, ki orada adı geçen Ali ağabeyimiz, aslında Arap Ali lakaplı yiğit bir Kıbrıs’lı abimizdir ve ben kendisinin torunu ile üniversiteden arkadaşım. Neyse can, ondan sonra Neşet Ertaş’a sararım ki kaybolurum oralarda bir yerde.
Dur mevzu bu değildi! Mevzu neye inanıyorsundu aslında. La gardaş Behzat Ç. dizisindeki Hayalet kardeşimizin dediği gibi oralete inan, taşa inan, kertenkeleye inan, çaya inan, hava kirliliğine inan, uykuda gömüldüğün yastığa inan, ama bir; dine inanma, iki dini sana anlatanlara inanma, sana somut herhangi bir faydası olmayan başka hiçbir şeye de inanma… Ota, tütüne, patatese bile inanabilirsin, ancak sana bugün yaşadığının karşılığını bir başka alemde vereceğini vaat eden bir saçmalığa kesinlikle inanma. Gurulara inanma mesala, imam, papaz, rahip adı vasfında ise hele, hiç inanma!
Diyetlere ve yıldızlara değil, makarnaya saygı duy! Makarna üç beş liraya karnını doyurabileceğin bir şey, din, peygamber, imam, mehdi, tırı, vırı kime ne faydası olmuş ki şimdiye kadar sana faydası dokunsun?
Çarem yok, asla yaralı bir parmağa işemeyeceğim, tütün de basmayacağım! Tek bildiğim, bizi devlet, toplum, din ve diğerleri sikiyor. Hem de her fırsatta ve öyle böyle değil evire çevire, her türlü…
Kurtuluş var mı, kurtulabilir miyiz? Bak yine “mı” ve “miyiz” eklerini ayrı yazdım, demek ki hala yeterince sarhoş olamamışım.
Yatıyorum la ben, kendinizi de siz kurtarın bu saatten sonra bir zahmet…
Eline, diline, fikrine sağlık gardaș. Döktürmüșsün. Hatta hattı hesabı olmayacak bir șekilde. Yüreğine sağlık.