Sarmal
Öptüğümün Gandalf’ı kaçıncı günün şafağı oldu, halen ortada yoksun, Godot bu kadar beklenmedi anasını satayım… Evet, yenilgi kuşağı, kırkını deviren adamlar evreninde yitip gidenlerin parasız, borçlu, sevgisiz, hımbıl, teneke bireylerinden kıdemli tarafından uzatmalı itin biri olarak küçük oğlumun matematik ile başının dertte olduğunu bildiren ve etüde katılması gerekliliğinden dem vuran sevgili matematik öğretmenimizin güzel başlangıcıyla günü yarıladık şükürler olsun yarabbilerime. Hiçbir şey istediğimiz gibi gitmez, Meriç çok akıllı, arkadaşları ona Albert diyorlar kendi aralarında sokak arası helva beyin komşularımızdan arta kaldığımız kadarıyla. Niye Albert diyorlar da Einstein diyemiyorlar bu ampül Meriç’e lan diye sormamız gerekirken aynş aynş dağılıveriyoruz elbette. Benim bahtıma da Yavuz düştü matematiğe kafası basmayan diye hayıflanmam gerekirken öptüğümün Mithrandil’inin gelmeyen şafağı ile kafa bulup bu fani şeylerden el etek çekmem ve Yavuz ile matematik arasında kalırsam matematiğin anasını avradını eşşekler kovalasın diye apaçi çığlığı atacağım da garantidir.
Kitap okumaya başladım epey aradan sonra, Devlet Ana, Kemal Tahir. Adam yazmış da yazmış arkadaş. Sanki oradaymış gibi tarihe yolculuk yapıp herbir şeyi göstere göstere anlatmış. Ben beceremem, kurgu bende zayıf. Hayatımdan beslenmeyen şeyleri anlatmakda beceriksizim. Ama Deve Dikeni’ninde bu başımıza bela olan a. k. partisi ile ilgili bir distopya üretme fikrim hala cebimde duruyor. Bire bir yaşadığım için yeterince malzeme elimde var sayılır. Tek sorun zaman. Hep zaman, her daim zaman. Oturup şöyle iki kelimenin belini bükecek zamanım olmalıydı en azından. Sakin sakin hikayelerimi düşleyecek ve onları kafamda evirip çevirip yazıya dökecek biraz soluklanma. Neyse, gel teskere gel, Gri Hacı yatacak yerin yok oğlum senin…
İlk Yorumu Siz Yapın