Bir kış gecesi hikayesi…
Ne fırtınada soğuğa küserim ne de ayağıma değen taşa küfrederim. Hepsi olması gerektiği gibi, her şey yerli yerinde. Tolstoy’un itiraflarını okudum geçenlerde. Boş beleş arayışlar ve eninde sonunda bulamayış. İnanca sığınma ve kendinden kaçma ile sonlanan bir hayat. Çok güzel dostum, her şey üstüne üstüne gelecek ve sonrasında yaşlanıp öleceksin. Zenginsin ve sırtın yumuşak yastıklara alışık ve asla anlayamayacaksın etrafında ne olup bittiğini. Yakınlaşmaya çalıştığın köylülerin ne olduğu ölü canlar hikayesinde anlatıldı ve bitti dostum. Sana kalan sonsuz bir ölüm korkusu ve yitip giderken ne olduğunu ve kim olduğunu arama çabası. İçim sıkıldı okurken, kendimden yoruldum ve bunalıma girdim hiç gereği yokken. Tolstoy’u bile yoran bir hayat sana, bana ne yapmaz bizim oğlan? Bir sikim yapamaz, ya yaşayacaksın ya da yaşamak üzerine yazacaksın, ortası yok. Yazmanın çileli bir eylem olduğunu söyleyen osuruklara inanmayın sakın, olmayan bir şeyi parlatmaya çalışan ve bunu yaparken sıkılan zaval köyü mensuplarıdır çoğu. Öksür öksür ipe diz ve yaralı parmağa da işeyememe kabızlığı. Kadersizler savrulun! Amerikayı keşfetmemize gerek yok, onun zaten yerlileri var. Yerlilerinin atlarını ve hayatlarını mahveden bir kaşif ne kadar da zavallı ve orta dünyanın tanrısı ne kadar da haklı. Hepimiz yalancıyız, alayımız kirli. Dario Fo’nun dediği gibi “Başımız dik yürüyoruz, çünkü boğazımıza kadar boka battık.” Hayat ne asillerin satranç oyunu ne de asilzadelerin kendi aralarında paylaştığı yemek şöleni. Herkesin paylaştığı kimsenin eşit olmadığı bir dünya, boşluk, karanlık. Korkaklar sürekli ölür, diğerleri en sonunda. Hassiktir bayrağı asacağız göndere. Aklımıza, keyfimize, kişiliğimize dar gelen her yere ve her kimseye onurlu bir yaşamın nasıl değerli olacağını öğreteceğiz teker teker. Yüzlerimize bakamayacaklar ve varlıklarından utanacaklar her türlü dünyevi kazanımlarına rağmen. Çingeneyiz biz, anarşist, ibne ve ateist. Kötülüğün üstüne şeker serpeceğiz ve hepsi bundan rahatsız olacak. Vicdanlarını kaşıyacağız durmadan, sahip olduklarına bakıp bizim sahip olamadıklarımızı anlamlandıramayacaklar bir türlü. Yaşasın onurlu yenilgilerimiz, yaşasın karşısında yer aldığımız varlığın çoklukla sınanmışlığı. Geronimo, Spartacus ve Kunta Kinte. Kunta Kinte Gambia’dan getirilen doksan sekiz köleden sadece biriydi. Doksan yedisini kimse bilmiyor, ama o beşinci göbekten Alex Haley’in Kökler kitabını yazmasıyla hiçbir zaman ölmeyecek bir abideye dönüşüyor. Hepiniz doksan yedisiniz, hepimiz öyleyiz. Hayatıyla şiir yazanlar vardır sadece ve diğerleri hiçlik. Tolstoy bunu anlayamadan öldü. Yazık!
İlk Yorumu Siz Yapın