Babamı kaybettim, kendisiyle ilgili elli yılda yaşadığım anılar bir yana dursun, vefatı sonrası Sivas’a gitmemle başlayan süreci anlatayım. Otobüsten indikten sonra beni sevgili bir akrabam arabayla aldı sağ olsun. Doğrudan Yukarı Tekke dediğimiz mezarlık mahalline gittik. Güsulhane denilen yerde bekliyoruz, orada çalışan tüm ölü uzmanlarına verilmek üzere bahşiş ayarlaması için para ayarlaması yaptık. Acılı insanlar var etrafta, yirmi dakikada bir birileri geliyor, diğerleri gidiyor derken, babamı getirdiler. Tek oğluyum ve hiçbir şey bilmiyorum, sağ olası Mehmet abi hallediyor işleri ve ben de o ne derse onu yapıyorum. Cenazeyi yıkanması için gerekli yerlere taşıyoruz, sonra birileri talimat yağdırıyor, yine ne derlerse yapıyoruz. Muazzam bir teşkilatlanma var, her şey tıkır tıkır işliyor. O ara ablalarım geldi, yıkanma sonrası görmek ister misiniz diye çağrıda bulundular, maaile girdik içeri. Gördük, ilk orada döküldüm. Neyse, dediler camiye gidin biz göndereceğiz cenazeyi. Ben Yukarı Tekke’yi gençliğimden hatırladığım kadarıyla bilirim, her şey değişmiş. Yeni bir cami yapmışlar mesela. Gittik. Ulan ateistim tamam da, gelen geliyor, sağ olsun arkadaşlar da geliyor ve cenaze namazı zamanı yaklaşıyor diğer yandan. Dedim ben helaya gideyim. İndim aşağıya, temiz de bir yer, modern yani. Abdest alsam mı, almasam mı? Almadım amına koyum. Tamam rolümü oynayacağım ama kurallarımı da ben belirleyeyim bir zahmet. Sonra kadim dostlarım damladılar. Dedim birine la namaz kılmak zorunda mıyım? Senin ebeni sikerim, elbette kılacaksın dedi. İkimiz de inançsızız ama yan yana durduk namaza. Neyse cancağazım, teşkilat çalışıyor bu arada, biri bitiyor diğeri geliyor cenazelerin. Kepçeyle çukur kazıyorlar, bereketli bir gün ve yağmur başladı. Bakmak için kız, gömmek için oğlan lazımmış, atladık mezara, ne denilirse yapıyoruz. Oradan tut, buradan taşı, şöyle çevir, tahtaları böyle koy derken sonrasında kepçe mezarı toprakla kapadı. Bir ton dua okundu, el kaldır, yüzüne sür, ıvır zıvır derken, imam talkını vereceğim kim kalıyor dedi. Akrabamla ben kaldım, gene bir sürü arapça zırvadan sonra ne oldu biliyor musunuz?
Duayı bitirir bitirmez döndü ve gözlerini bana dikti imam. Anında para istediğini anladım, sadece ben değil o anda bütün evren anladı. Amına koduğumun çocuğu… İşi gücü ölüden para kazanmak, Red Kit’in cenaze levazımatçısı karakterinden tek farkı bu işini yaparken saygı görüyor, o ölçü alıyordu sadece. Mezara girerken çantamı ablama vermişim, cüzdan da yok yanımda, Akrabam imdadıma yetişti hoca efendi diyerek ve sıkıştırdı eline bir şeyler. Sonra ağabey ne verdiysen ödeyeyim, mezara girerken çantamı ablama vermiştim dedim fakat kabul etmedi canım benim.
Yarın bir gün ölürsem bu gavatlar para kazanmasın diye cenaze geleneği istemiyorum diyeceğim ancak hiçbir şey değişmeyecek biliyorum. Bu sırtlanlardan, akbabalardan, leş yiyici şerefsizlerden kurtuluş yok biliyorum. Düzen, gelenek, hayat onların, elimizde sadece düşüncelerimiz var ve belli belirsiz ideallerimiz. Bir de küfredebilme kabiliyeti…
İlk Yorumu Siz Yapın